Cesur Kadın Çiftçi: Nur Özkan

0
1424

‘’Adana çiftçisinin verimlilik ile bir problemi yok. Fakat çiftçiler tarımın sorunlarından kendini soyutlayamamış diğer bölgelerdeki üreticiler gibi üretimden kopup şehirlere göç etmiştir. Özellikle küçük çiftçiye panik yaşatıp ‘’ürünüm elimde kalacak’’ endişesi ile bir yıllık emeğini maliyetinin altında satmaktadır. Bu şartlarda mısır ve buğday ekim alanları her geçen yıl daralıp yerine başka ürünlere bırakmaktadır.’’

-Nur Hanım, çiftçilik serüveniniz nasıl başladı ve şekil aldı bahseder misiniz? Sizi tanıyalım.

Hukukçu bir ailenin kızı olarak Ankara’da dünyaya geldim. Yargıç olan babamın görevi nedeni ile Adana’da çocukluğum ve gençliğim geçti. Henüz lise tahsilim yeni bitmişti ki, Adanalı çiftçi bir ailenin tek oğlu olan İbrahim Özkan ile evlenerek direk olmasa da endirekt tarım sektörü ile karşılaştım. Ancak 1987 yılına kadar yılda bir iki sefer gezme amaçla gittiğim çiftliğe, eşimin çok genç yaşta aniden ölümü ile sorumluluğum değişti, bu sorumluluk duygusu ile çiftliğin kapısına kilit vurup düzeni bozamadım. Zor olanı, yani mücadele etmeyi tercih edip bir fiil tarımsal üretimin, düzenin sorumluluğunu üstlendim. Adana’da alışıla gelmiş düzende tarlaları kiraya vererek getirisi ile zahmetsiz, risksiz bir yaşam sürdüre bilmek mümkün iken, çocuklarıma ve ülkeme olan sorumluluk duygusu ile bana yabancı olan hiç bilmediğim tarımsal üretimin başına geçmek düştü. Zirai üretim köklü bir deneyim ve bilgi birikimi gerektiriyor. Ayrıca o yıllarda (1987)kırsalda şehirli bir kadının işveren olarak kendini kabul ettirmesi, bir ilki başlatması sorumluluğumu daha da ağırlaştırmış oluyordu. Bu ağır sorumluluğun üstesinden gelebilmişim ki 2001 yılında Avrupa Birliği uyum yasaları çerçevesinde oluşturulan ürün bazında üretici birlikleri kapsamında Tahıl üreticileri birliğini kurma görevini O dönemin Tarım Bakanı Sn Hüsnü Yusuf Gökalp tarafından görevlendirildim. Fakat ne yazık ki Birlikler yasası olması gerektiği gibi Meclisten geçmediği için Avrupa ülkelerin de olduğu gibigüçlü kuruluşlar haline gelemedi. Ancak çiftçinin lobi gücü olabiliyor. Tarımın sorunlarını, çıkmazlarını ilgililere iletip çözüm yolları arıya biliyoruz.

-Türkiye’de bilindiği gibi en önemli sektörlerin başında gelen tarımın en önemli merkezlerinden olan Çukurova’nın verimliliği hakkında bilgi verir misiniz? Türkiye ekonomisine ne kadar katkısı var?

Çukur ovamızın verimliliği de söz konusu olunca en güzel anekdotla anlatabilirim. Büyük önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk ovayı gezerken birden bastonunu havaya kaldırır, etrafındakiler şaşkınlık içinde bakarlar, Atatürk ‘’Bastonum yeşerecek diye korktum’’ der. Çukurova Dünyada ki üç önemli ovalardan biri… Amerika da ki Kaliforniya, İtalya da PO ve Çukurova… Ovamızın en önemli özelliği doğusunda Ceyhan batısında da Seyhan nehirlerinin olmasıdır. Bu nehirler yüzyıllardır taşıdığı alüvyonlu topraklar sayesinde bitkisel üretimi birim alan verimi dünya ortalamasının üzerine çıkarmıştır.

‘’Bu gidişle başka ülkelerin buğdayına, mısırına daha da muhtaç olacağız.’’

-Türk çiftçisin en önemli geçim kaynağı olan mısır hasadında bu sene ne kadar kar sağlandı? Ürünlerin verimliliği hakkında rakamsal değerlendirme yapar mısınız?

Mısır üretimde dünya ortalaması dekar /800 ile 1000 kg iken, Çukurova’daki üretici dekar/ 1200-1300 kg beğenmiyor. Hedefi dekara /1500 kg ile 1600 kg. Şayet mazot ve elektrik ekonomik olup da basınçlı sulama sistemlerine(yağmurlama ve damlama) geçilebilse bu rakamlar hiç de abartı olmayacaktır. Buğday üretiminde dekara 400 kg ile 600 kg, soyada 500 kg ile 600 kg ürün hasat etmek ovamız da alışa gelmiş rakamlardır. Turunçgillerde de artık İspanya ile rekabet edecek duruma gelmiş olup İsrail’in özellikle limon üretiminde bizlerle yarışamadığına dair serzenişte bulunduğunu duymaktayız.

-Dünyanın en kaliteli ürününü üreten mısır üreticisinin 700 bin tonluk sıfır gümrüklü ithalat yetkisi nedeniyle yetkililer tarafından harcandığını, yok sayıldığını bildirdi. Bu konuda neler söylemek istersiniz?

Adana çiftçisinin verimlilik ile bir problemi yok. Fakat çiftçiler tarımın sorunlarından kendini soyutlayamamış diğer bölgelerdeki üreticiler gibi üretimden kopup şehirlere göç etmiştir. Bu duruma neden olan başlıca sorunları üretim maliyetlerinin (mazot, gübre, ilaç tohum)çok yüksek oluşunun yanı sıra gereksiz ve zamansız yapılan ithalattır. Bu ithalat gerçekleşmese bile özellikle küçük çiftçiye panik yaşatıp ‘’ürünüm elimde kalacak’’ endişesi ile bir yıllık emeğini maliyetinin altında satmaktadır. Bu şartlarda mısır ve buğday ekim alanları her geçen yıl daralıp yerine başka ürünlere bırakmaktadır. Turunçgil bahçeleri gibi…

-Ekim alanlarınızda toprak verimliliğini ve ürün kalitesini arttırmak için nelere dikkat ediyorsunuz? Devletin bu konularda verdiği destekler yeterli mi?

Evet, çok klasik söylem olacak ama bu gidişle başka ülkelerin buğdayına, mısırına daha da muhtaç olacağız. Bir başka pencereden yine bakacak olursak Devletin tarım desteği altında verdiği desteklerin çok parçalı ve zamansız, yetersiz olması sorunları çözmeye yeterli gelmediği gibi dolaylı yoldan faizciye tefeciye yaramaktadır. Oysaki sosyal devlet olma gereğiyle tarım yeterince desteklense, mazot ve elektriğe ulaşım bu kadar zor olmasa, üretici anızını yakmasa, salma sulama dediğimiz ilkel sulamayı yapmasa, daha kaliteli ve ucuz gübre kullanabilse bakın üretimde neler olur. Hayal etmek bile güzel! Oysa gerçekler çok vahim.

-Doların yükselmesi gübre ve ilaç fiyatlarının yükselmesine neden oldu. Fiyatlardaki bu artış sizi ve çiftçileri ne kadar etkiledi ve ne duruma getirdi?

Günümüzde artan dövize karşılık daha da artan üretim maliyetleri ile 2019 yılı üretimi nasıl olacak? Üstesinden nasıl geleceğiz? Üretim planı yapmamız çok zor. Önümüzü göremiyoruz.

-Alışılagelmiş bir sektör dışında yer alan bir kadın olarak kadınların iş hayatındaki aktifliğini yeterli buluyor musunuz? Bu konuda başarılı bir kadın yönetici olarak neler söylemek istersiniz?

Sonuç olarak tarım erkek egemen bir sektör olsa da bu Dünyada bir kadın olarak yer tutabilmek, rol model olabilmenin gururunu hazını yaşamayı hak ettim diye düşünüyorum. Bu hak edişin tek yolu da gösterişten, şekilcilikten uzak, dersini iyi çalışarak donanımlı olmak, bilgi ve becerini arttırarak, çevrenle iyi iletişim halinde ve güvenilir olmaktan geçer diyorum.                            Yıllar içerisinde işimde birçok tecrübe kazandıktan sonra sağlam adımlarla daha da ileri gidip tarlada ürettiğim ürünleri işleyip mamul hale getirerek katma değerini daha da arttırabilmenin hayalini kuruyorum. İnsanlar hayal kurduğu müddetçe yaşar. Paylaşımınız için teşekkür eder, esenlikler dilerim.