Türk Hazır Giyim Sektörü, Türkiye’deki net katma değerleri yaratan en önemli sektördür

0
632

Sayın Fayat, öncelikle Türkiye Giyim Sanayicileri Derneği (TGSD) Başkanlığına getirildiğiniz için sizi tebrik eder, dergimiz adına yeni görevinizde başarılar dileriz. Sizi daha yakından tanımak için kendinizden biraz bahsedebilir misiniz?

1966, Kayseri doğumluyum. Çok küçük yaşımdayken aile olarak İstanbul’a taşındık. İlk, orta ve liseyi İstanbul’da okudum. Ataköy Lisesi’ni bitirir bitirmez hemen sektöre girdim. Mağazacılıktan başladım, sonra kendi markalarımı ürettim. Şimdilerde de dünya markaları adına üretim ve ihracat yapmaktayım.

Aslında 1989 yılında, birçok üreticinin geçtiği yollarla tekstil sektörüne adım attım. İlk 1989 yılında birçok ünlü markayı barındıran mağazalar ile işe başladık. 1994 yılına gelindiğinde sektörün mağazalarımıza ürettiği ürünleri yeterli kalitede bulmuyorduk. Bunun için satmak istediğimiz ürünleri, arzuladığımız kalite standardında, biz üretelim ve satalım diye düşündük. Kendi markalarımızı yaratıp, üreterek hem yurt içine satışını hem de yurt dışına ihracatını yapmaya koyulduk. 1994 senesinden 2005 yılına kadar kendi markalarımızın haricinde üretim yapmadık. Sadece kendi markamızın ihracatını yaptık. Türkiye genelinde satış yaptığımız mağazalar açmaya başladık.

“System Tekstil” olarak 2005’e kadar Almanya’ya yılda beş yüz bin adet denim bazlı ürün sattık. Başladığımız günlerde Türkiye’den birçok ünlü marka henüz Almanya’da yoktu. Fakat 2005 yılında hazır giyim kotalarının kalkmasıyla Avrupa’ya ihracatta çok sıkıntı yaşayacağımız dönemler başladı. Markalarımız düşük fiyatlarla Çin’den, Bangladeş’ten gelen ürünlerle rekabette zorlanacağı için artık başka markalara da üretim yapmak zorunda kaldık. Şimdi Almanya’daki marka yönetimimiz sürüyor. Türkiye’deki toptan satışımızın %90’ı ihracatı yapılan denim ağırlıklı dokuma pantolondur.

TGSD olarak Türkiye’deki hazır giyim sanayinin gelişmesini hangi konjonktüre bağlıyorsunuz?

Aslında çok zor bir dönemde bayrağı devraldık diyebilirim. Çünkü hazır giyim alanında özellikle Türkiye’den ihracat yapılması çok zor günlerdeyiz, bu pariteden kaynaklanıyor. Dolar ile avro bölgesine ihracat yaptığımız için avro kuruyla dolar arasında oluşan kur farkından kaynaklı sıkıntılarımız oluştu. Yaşadığımız bu durum TGSD olarak her ay yayınladığımız kâr endeksimizi çok ciddi bir biçimde baskı altına alıyor. İki üç aydır ciddi bir biçimde dövizin etkisindeyiz. Kurdan ve pariteden yediğimiz sopalarla şu anda maalesef maliyetin altında tahsilatlar yapıyoruz. Bundan çıkış da kısa vadede kolay olmayacağa benziyor. Özellikle Avrupa Birliği’nde ekonomik sorunlar, resesyon beklentisi var. Rusya’nın, sahip olduğu petrol ve ürünlerine uyguladığı fiyatlandırma politikası sıkıntı yaratıyor. Suriye, Irak malum süregiden belirsizlik… Bu özet çerçeve aslında bize çok zor bir yılı beraberinde getiriyor. Bunun için özellikle hazır giyimciler Avrupa Birliği dışındaki pazarları zorluyor. Amerika tekrar gündemde, Afrika bazında özel denemeler var. Zor bir yıl olacak ama bir şekilde ihracatçı yolunu bulacak. Türk Hazır Giyim Sektörü, Türkiye’deki net katma değerleri yaratan en önemli sektördür. Çünkü ana mamullerini üretebildiğimiz, %95 üretim maliyetini Türkiye’de tuttuğumuz bir sektördür, hazır giyim sektörü. Şu anda otomotivden sonra ihracat listesinde ikinci sırada görünüyoruz ama otomotiv sektörünün yan sanayi ve motor ithalatını düşündüğümüzde onların oluşturduğu katma değer %40’ı geçmiyor, Türkiye üretim performansları bu biçimde. İstihdam sayısındaki gelişmeyle beraber yarattığı katma değerle ben hazır giyimin en az on yıl daha Türkiye Ekonomisinde başı çekmeye devam edeceğini düşünüyorum; sektör büyük zorluklar yaşasa da.

1976 senesinde kurulan bir dernek olarak sektörün öncü firmalarını derneğiniz çatısı altında toplamayı başardınız. TGSD olarak yeni yönetiminizle beraber hayata geçirmek istediğiniz güncel planlarınızdan, hedeflerinizden bahseder misiniz?

Hedefimiz öncelikle TGSD’yi daha geniş bir üye tabanına ulaştırmak. Üye sayımız etkin olmamızla çok alakalıdır. Bunun için Türkiye Giyim Sanayicileri Derneği’ni, Türkiye’de faaliyet gösteren giyim sanayicilerinin çatı örgütü konumuna getirmeyi planlıyoruz, benim en büyük hedefim bu. Zaten bu yüzden başkanlık görevini bana önerdiler. Benim de bünyemizde hep eksikliğini hissettiğim konu buydu. Dernek olarak Türkiye’yi kapsamalıyız.

Derneğimiz 1976 yılında kurulmasına rağmen beraberinde birçok irili ufaklı ara sektör, tekstil sektörüne bağlı birçok tedarikçi firma ve kuruluş da müstakil dernek kurmuştur. Bir çatı altında toplanmanın çok gerekli olduğunu düşünmüyorum. Her bir dernek birçok sekreterya uygulamasıyla, yönetim kurullarıyla boğuşmak zorunda kalıyor. Bu durum ortadan kalkınca bütünleşmiş, organizasyon yükünü hafifletmiş dernek olarak TGSD hem Ankara nezdinde hem de uluslararası konjonktürde, üye sektör mensuplarının sesini çok daha güçlü duyurabilecektir. Onun için üye tabanımızı yayarak daha yüksek sayıda üye kazanmayı amaçlıyoruz.

İkinci olarak sağladığımız üye artışıyla birlikte pazarlamadaki sıkıntıları çözecek çalışmalar da yapacağız. Bunun için Avrupa’daki önemli merkezlerde pazarlama şubeleri açmak istiyoruz. Londra’da, Paris’te, Amsterdam’da ve Almanya’nın büyük ihtimalle Münih kentinde TGSD üyelerinin kullanacağı irtibat büroları açmayı projelendiriyoruz. Çünkü pazarlama gücünün sınırlı olduğunu fuarlara fazlaca katılamadığımızı, gerekli donanımda eleman istihdam edemediğimizi biliyoruz. Üye müesseselerimize destek olmak için küresel ortamda da pazarlama desteği vereceğiz.

Bugünlerde ucuz işçi tartışması yaşanıyor. Ucuz işgücü olarak da Suriye’den gelen sığınmacıların Türkiye’nin nitelikli işgücü algısına darbe vurduğu bazı çevrelerce ifade ediliyor. Bu konu hakkında siz neler söylemek istersiniz?

Ben darbe vurduğu ifadesine katılmıyorum çünkü şu an dünyanın en büyük üretim yaptırdığı Çin ve Bangladeş’te çalışanların kalitesi Suriyelilerden daha iyi değil. Suriyeliler çok çalışkan çok yetenekli insanlar ve Türkiye’ye giriş yapan Suriyelilerin Türkiye’den çıkış yapacağını da sanmıyorum. Üç ay önce Ekonomi Bakanımızı ziyaret ettiğimizde Sayın Bakanımıza biz bu konuyu aktardık. Hükümet de bu konunun farkında. Şu an İçişleri Bakanlığının, gelen misafirler için diyelim bir kimlik, bir kayıt oluşturma projesi, çalışması var. Özellikle çok hızlı bir biçimde Türkiye’de hizmet sektörünün büyüdüğü dönemlerde, hazır giyimin eleman sorunu yaşadığı dönemlerde Suriyeli vatandaşların ciddi bir fırsat olduğunu düşünüyorum. Kayıt altına alınıp acil bir biçimde istihdam edilmesinin uygun olduğu kanaatindeyim. Güneydoğu’da, İstanbul’da, Ankara’da maalesef bu arkadaşlarımız kayıt dışı çalışıyor. Nihayetinde giriş yapmışlar ve hayatlarını idame ettirmeleri gerekiyor. Hızlı bir şekilde kayıt altına alınıp çok ciddi kaybımız olmadan sektördeki eksikliklerimizi bu yolla tamamlamak istiyoruz. Bakanlığın da bu konuda çalışması olduğunu, hükümetin bu konuda olumlu düşüncesi olduğunu biliyoruz. Sektöre katkısı olacaktır Suriyeli göçmenlerin.

Güney Kore ile Türkiye arasında hazır giyim ticaretini arttırmayı amaçlayan bir mutabakat imzalandı. Bu anlaşma sektörünüz için ne anlama geliyor?

Aslında anlaşmayı sadece bizim sektörle ilgili düşünmemek lazım. Birçok sektör Uzak Doğu ile iş yapıyor. Türkiye ile 1950’lerde neredeyse aynı yerlerde olan Güney Kore şimdi çok daha iyi yerlere gelmiş olması bakımından ülkemiz için doğru bir model. Fakat etrafında o kadar çok ucuza işgücü sağlayan ülkeler var ki serbest ticaret anlaşması yapmamıza rağmen maalesef çok rekabetçi olamadığımızı düşünüyorum. Tabi bu anlaşmanın yapılmış olması olumlu. Birçok sektör zorluyor fiyatları; kaliteyle zorluyor, kapasiteyle zorluyor. Birçok sektörde kazanımların olacağına katılmamla beraber hazır giyimde Koreliler ile serbest ticaret anlaşmasının bize çok da fayda getireceğini düşünmüyorum. Hep söylediğimiz gibi hazır giyim hep ucuz işgücüne gider. Kore etrafında Çin’in, Vietnam’ın, Endonezya’nın, Bangladeş’in yakın olduğu bir coğrafyaya sahip. Bu coğrafya var iken Güney Kore’nin bize çok fazla katkısı olacağını düşünmem açıkçası.

2015 yılında hazır giyim sektörünün ihracat hedefi nedir?

2014 yılında TGSD olarak biz  %10 artış olacak demiştik aşağı yukarı gerçekleşti. On yedi buçuk milyar dolardan on dokuz milyar dolar gibi rakamlara ulaştık. Bu yıl sıkıntılı olacağını düşünüyorum açıkçası. Yeni yönetim kurulu olarak yapacağımız ilk toplantıda açıklayacağımız oranı sizinle paylaşayım. Reel sektöre görüşümü söyleyeyim. %4 artışla on dokuz buçuk milyar dolar gibi bir rakamı gerçekleştireceğimizi düşünüyorum, 2015 yılı için.

Söyleşimizin başında markalar yarattığınızı söylemiştiniz, bu ürünleriniz hakkında neler söylemek istersiniz? Ayrıca bu konuya ilişkin kalite politikanızdan bahsedebilir misiniz?

Özellikle kendi markalarımızı kendi tesislerimizde üretmek istedik. Sektörde bilindiği üzere çok fazla fason veya dışarıda yaptırdığımız işler var. Bu işler yıkama, ütü, paketleme, dikim diye uzayıp gidiyor. Biz başından itibaren kendi markalarımızı baştan sona kendi tesislerimizde üretmeye çalışıyoruz. Çünkü ürünlerin kalitesiyle beraber katma değeri de yüksek olsun istedik.

“System Tekstil” olarak “BigBlue” markasıyla 1996 yılında başlayan ihracat serüveni 2005 yılına kadar artarak devam etti. Ayda kırk beş, elli bin adet sadece Almanya’ya ürün sattık. Mağazalar olarak bu başarımızda partnerlerimizin de katkısı var. Rafta fazla durmayan ürün herkes için çok önemlidir. Fakat 2005’den sonra kotaların serbest kalmasıyla ucuz ürün Avrupa’ya girince farklı bir yol seçtik. Bu sefer butik satışa geçtik ancak bu kez partnerlerimizle uyuşamadık. Sektörde herkesten önce yaptığımız bu öncü ticarette şimdi terse dönmek durumunda kaldık. Neticesinde başka markalar için de üretmeye başladık. Tersten oldu bizim işlerimiz. Mesela diğer markamız “Blue System” doksanlı yıllarda “Diesel” gibi dev markalardan daha yüksek satış grafiği yakaladı. İstikrarlı pazar oluştuğunda “Blue System”ı yeniden çıkarmayı düşünüyoruz.

Diğer markalardan sizi ayıran özellikler nelerdir? Marka tutkunlarının sizi tercih etmesindeki neden nedir?

Bir markadan ayrılmak kolaydır. Günümüzde gençler ağırlıklı olarak elektroniğe harcama yapıyor. Moda ürünleri, fazla para harcamadan da edinebileceklerini öğrendiler. Inditex Zara’yı, Honeywell Salisbury’i, GAP gibi diğer markalar da alışveriş merkezlerinde, marketlerde ürünlerini tüketiciye sundu. Bu yüzden çok zor bir yıl bizi bekliyor. Artık tüketici, kendisine sunduğunuz özel bir hikâyeniz yoksa, belli markaların üstüne çıkamadığınızda size para harcamak istemiyor.

Türkiye’deki moda sektörünü değerlendirir misiniz, dünyada neredeyiz?

Türkiye moda üretmekte, marka üretmekte yolun başında. Model alacağı bir ülke var bu da İtalya. Zaten önümüzdeki on yılın evrimi bu yönde olacak, olmalı. İtalya ülkemiz için örnek bir model. Zaten sektörde çalışan arkadaşlarımız ciddi rakamlar alıyorlar. Ucuz işgücü dönemi artık bitti bu yüzden Suriyeli işçiler önemli. Bu sayede biz de bir ara nefes alalım. Yarattığımız markalarla daha katma değerli ürünlere daha üst segmentlere ulaşmalıyız. 12-13 dolar pantolon fiyatı ortalamasını 15-16 dolara çıkarmamız gerekiyor. Türkiye önümüzdeki on yılda en ez on markasını yurt dışına pazarlıyor, satıyor olmalı. Bence Türkiye’nin hakkıyla Made in Turkey markasına ulaşması için en az on yıl gerekiyor. Bu durumda markalaşmak için oldum demek çok iddialı olur. Markalarımızın katma değer üreterek yurt dışına çıkması lazım, bir iki markamız var tabii, ancak yeterli değil.

Son olarak yakın gelecekteki planlarınızdan bahseder misiniz?

Sektör için zor bir yıl. Komşularımızın durumu ve avronun değer yitirmesi bizi zorluyor. Paritedeki ters orantı sektöre beraberinde zor günleri getiriyor. Zor bir dönem ama pes etmeyeceğiz. Türkiye fleksible bir ülke;  Türkiye, Anadolu’ya yapılan yatırımlarla, verilen teşviklerle, bölgelere giden girişimcilerle ucuz üretim yapmaya şu anda muktedirdir. Zor bir yıl bizi beklese de karamsar değilim. En az on yıl daha fırsatlara uyum sağlayarak üretmeye devam edeceğiz, etmeliyiz. On yıl sonra bakacağız, açıkçası on yıl daha bu işte ekmek var.

Bakın İtalya altı yüz bin kişiyle bizim üç milyon kişiyle yaptığımız ciroyu yapıyor, bu ciddi bir fark. Bunu önemsiyorum. Ülkemizin beş, altı yüz bin kişiyle bu oranı yakalaması lazım. Katma değeri, markalar sağlıyor. Örneğin ünlü bir İtalyan marka 25 avroya üretiyor ve mağazaya 75 avroya toptan satıyor. Mağaza da 300 avroya müşteriye sunuyor. Biz de bu seviyeye gelmek zorundayız. Çok büyük rakamlar ama biz bunu başarmalıyız. Dernek Başkanı olarak 2023 için bize hükümetimiz tarafından sunulan 50 milyar dolarlık hedefe ulaşmamız gerekiyor. Bunun altını çiziyorum. İki üç yapısal sorunumuz var. Sağ olsun ekonomi bakanımız yakından ilgileniyor. Bu yapısal sorunlar ivedilikle çözülürse bize sunulan hedefi yakalayacağız, yoksa belirtilen 2023 hedefimiz mümkün değil. 50 milyar doları bu yapıyla geçmemiz şu anda mümkün değil ama arz ettiğimiz hususlar yapılandırılırsa 50 milyar doları zorlarız. Bunu grafiklerde görüyoruz ve dönemsel çalışmalarımız devam ediyor. Sürekli güncel raporlar üretiyoruz. Dikkate alınırsak ne âlâ, alınmazsak belirlenen hedeflere ulaşmak çok zordur.