Türk Sinema Ve Tiyatrosunun Usta Aktörü, Şair, Eğitmen: Müjdat Gezen

0
1508

Oyunculuğa erken yaşta başladınız, bazı röportajlarınızda zor şartlar da oyunculuğa başladığınızı söylemişsiniz. Sizin oyunculuk hikâyeniz nasıl başladı? Biraz bahsedebilir misiniz?

Aslında 1953 yılına dönmek lazım. İlkokul öğretmenim elinde Faruk Nafiz Çamlıbel’in ‘’Küçük Çiftçiler’’ adlı bir piyesiyle geldi. 5 kız 1 erkek. ‘’Bu erkeği sen oynuyorsun.’’ dedi bana. Dedim ‘’efendim oynayamam ben artist değilim.’’ Bana ısrarla ‘’oynarsın’’ dedi.’’Öğretmenim oynamam’’ deyince, 1 metrelik cetveli kafama indirdi. Şişti kafa… Tabi oynadık sonra. Ama hep keşke hocam bugünleri görse, kafama o cetveli bir daha vursa ve keşke yine ben bu mesleği seçsem diyorum. İyi ki kafama vurmuş…

Müjdat Gezen Sanat Merkezi’nde yıllardır ücretsiz eğitim veriyorsunuz. Ve bu merkezden müthiş oyuncular çıktı. Yaptığınız delilik mutlu sonuçlandı diyebilir miyiz?

Eski okulum olan konservatuarda hocalık yapıyordum. Yaparken bu işi çok sevdim. ’’Param olursa ücretsiz bir okul açayım’’ dedim. Param oldu ve açtım. Dünyanın ilk parasız özel okulu olarak 27. Yılımıza gireceğiz. Okulumuzdan çok değerli ve başarılı isimler mezun oldu. Ben hep derim ‘’iyi insandan iyi oyuncu çıkarmak daha kolaydır.’’diye ve iyi çocuklar çıktı. 77 öğrenci sinema ve televizyonda başrollerde oynadı. Bu da bizim için onur vesilesi oldu.

Çok şükür mutlu sonuçlandı diyebiliriz. Sanatçılar normal olacak kadar anormal insanlar değildir. Normallik sanatla ölçüşen bir şey değildir. Dahi sanatçılara bakın mesela; Ludwig Van Beethoven, Salvador Dali, Pablo Picasso, Pyotr İlyiç Çaykovski, William Shakspeare, Münir Özkul… Kendi alanlarının eniyileri ve normal davranan kişiler değillerdir.

Meslek severek yapıldığı zaman ve ciddiye alındığı zaman iyi yapılır. ‘Severek yapılan çöpçülüğü sevmeyerek yapılan doktorluğa tercih ederim.’

Yıllardır sahnedesiniz, Türkiye’yi gözlemliyor ve mizah yapıyorsunuz. Bu yolda dram yerine komediyi seçme sebebiniz neydi?

Az önce bahsettiğim ilk oyunumda doktor bana “Sonbaharda, yapraklar yere düştüğünde kız kardeşin de toprağa düşecek” diyor, yani kardeşim veremmiş. Ben de elimde iğne-iplik yere düşen yaprakları yerlerine dikiyorum. Oynarken baktım herkes ağlıyor, ben de ağladım. Çok kötü bir duyguydu. Ondan sonra komediyi seçtim. Çünkü dram duyguya, komedi zekâya seslenir. Benim de zekâya zaafım vardır.

Günümüz komedyenlerini göz önünde bulundurursak Eskiye göre daha mı zor mizah yapmak?

Ben geminin gittiği istikamete bakıyorum. Hiçbir şeyi eskiden daha iyiydi ya da şimdi daha iyi diye yapmıyorum. Çünkü bu evrime aykırı. Birçok genç görüyorum bizden ileriler. Bizim zamanımızda sözünü hiç sevmesem de burada kullanıyorum. Eskiden tiyatroda 20 KW ışıkla normal oyunumuzu oynuyorduk. Artık teknik anlamda çok gelişmiş sahnelerde oynanıyor oyunlar.

Şuanda sahneye hazırladığınız oyununuz var mı?

Evet; Yedi Kocalı Hürmüz’ oyununu sahneye

koymak için özel bir ışık rejisörü tuttum. Barış Dinçel’in hazırladığı dekorda Hürmüz halıyla uçacak, sandalla gezecek, faytonlar vs. gelişmiş teknikle sergilenecek oyun.

Yıllardır sahne arkadaşım Ayşen Gruda’ da burada Hürmüz’ün doktor sevgilisinin annesini oynuyor.

Ruhunu ve bedenini sanata adamış bir sanatçı olarak başarınızın sırrı nedir?

Çok sevdim mesleğimi, çok disiplinli davrandım hayata karşı. İçki, sigara hiç kullanmadım. Hiçbir şey için çok hırs yapmadım. Kin tutmam ve nefret duygum sıfırdır. Her zaman işimi sevgiyle yaptım ve sevgiyle yapılan her işin başarılı olmaya aday olduğu kanaatindeyim.

Birde öğrencilerime ilk dersimde söylediğim bir şey vardı.3 şeyi sen yönetirsen sorun yoktur. Onlar seni yönetmeye başladığında sorun başlar.

Birincisi: şöhrettir. Sen benim kim olduğumu biliyor musun? Aynı ayakkabıyı giyiyorsak kim olduğun önemli değil.

İkincisi: para… Seni yönetmeye başladığı zaman felakettir. Sen onu araç olarak kullanıyorsan sorun yok. Benjamin Franklin’in çok sevdiğim bir sözü vardır.’’Para her şeyi yapar diyen adam, para için her şeyi yapan adamdır.’’Para her şeyi yapmaz, dost satın almazsın mesela…

Üçüncü: İçki ve sigara… Eğer içkiyi sosyal içici olarak sen yönetiyorsan, ona karışmam ama sigara kadar insana düşman bir şey yoktur. Pis kokan küçücük bir parçanın seni yönetmesine izin verme. Sigara yüzünden iki çok yakın arkadaşımı kaybettim. Türk sinemasının değerli Türkan Şoray’a bir günde sigarayı bıraktırdım…

Şimdiye kadar birçok tiyatro oyunu oynadınız. Bunların içlerinde en çok zevk alarak oynadığınız bir numaram dediğiniz oyun hangisiydi?

Hepsini Severek yaptığım için zevk alarak oyunumu sergilemeye çalıştım. Ama 1968’de İstanbul Tiyatrosu’nda Sadık Şendil’in yazdığı ‘Çılgın Yenge’ en büyük sükseli oyundu ve orada çok mutlu olmuştum. 3 sene kapalı gişe oynadık. Sadık Şendil çok büyük bir oyun yazarıdır. Hürmüz’ü onun anısına ithafen sahneye koyacağım.

Türkiye’de günümüzde Tiyatro Sanatının konumunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Seyircinin tiyatroya olan ilgisi sizi tatmin ediyor mu? 

İyi iş yaparsanız seyirci geliyor. Ama eskisi gibi olmamanın sebebi televizyonun hayatımıza girmesinden dolayıdır. Çünkü aradığın her şey bir tuş ile evine geliyor. Tiyatroda var içinde. Tiyatro seçici ve lüks bir şeydir. Bilet var mı? Yok mu? Oyun iyi mi? Kötü mü? Hava nasıl? Park sorunu var mı? Vs. bu kadar zahmete girmek yerine insanların artık televizyonla oturdukları yerden her şeyi izlemeleri tiyatroyu vuruyor.
Simetri takıntınız yüzünden minare düzelttirdiğiniz doğru mu? Nasıl oldu anlatır mısınız?

Cihangir’deki evimde Savaş Dinçel ile oyun çalışıyoruz. Masanın iki ucundayız ama onun önü çok dağınık. Ben ara ara düzeltiyorum onun dağıttığı yeri.’Yapma ben böyle çalışıyorum’ dedi. ’Peki’ dedim ama dayanamayıp tekrar düzelttim. Bu durum birkaç defa tekrarlanınca bana ‘öyle bir şey yaparım ki hayat boyu çekersin.’ dedi ve beni yanına çağırdı. Bizim pencereden Mimar Sinan’ın yaptığı cami görünüyordu.’Bak minarenin ucu eğri dedi.’ Bir baktım gerçekten eğri. Hemen telefon açtım eski eserlere isim vermeyi sevmem ama ‘ben Müjdat Gezen Mimar Sinan’ın çok değerli bir camisi var ama minarenin ucu eğri.’dedim. Aradan 10 gün kadar sonra düzeltildi.

Tiyatro hayatınız boyunca hiç sahnede tıkandığınız, unuttuğunuz ya da oynayamadığınız bir sahne oldu mu?

Unuttuğum oldu. Tek kişilik oynuyordum. Seyirciye dönüp ‘unuttum’ dedim. Alkış geldi. ‘İyi ki alkışladınız hatırladım.’ dedim devam ettim.

Son çıkardığınız  ‘’TANIDIKLARIM’’ ve ‘’Güle Güle Dünya Ben Burda Kalıyorum’’ adlı kitaplarınızdan bahseder misiniz?

‘Tanıdıklarım’ adlı kitabımda;

“İnsan biriktirdim” sözünü ilk kullanan kişi olarak; sevdiğim, hayatıma dokunmuş olan kişilerden, dostlarımdan güzel bir gezinti yaptım. Eskiden “Neye benzer” ve “21 soruda bil” oyunları oynardık. Sembollerle birini bilirsin ya da 21 soruda sadece “Evet”, “Hayır” yanıtlarıyla tutulan ünlü kişiyi bulursun. Ben de bu oyunlardan yola çıkarak size minik sembollerle tanıdığım kişileri anlatmaya çalıştım. Eğlenceli bir kitap olduğunu umuyorum.

‘Güle Güle Dünya Ben Burda Kalıyorum’ adlı kitabımda ise;

Dünden bugüne, çocukluğumdan şimdiye, ülkenin hallerinden sanata kadar anılarımla, düşüncelerimle dokunmaya çalıştım. Kitap keyifli bir sohbet ortamında okurunu kâh güldürüyor, kâh hüzünlendiriyor.

“Bu memlekette artık üç şeye güvenim yok diyorum. Bir: Adalet. İki: Hoşgörü. Üçüncüsü mü? Artık onu da siz bulun… Aklınıza herhalde üç yüz şey geliyordur…”