Genç girişimciler hey şeyden önce iyi bir eğitim almalılar

0
1588

Türkiye Genç İş Adamlar Derneği (TÜGİAD) Başkanı Sayın Rahmi Çuhacı, bize kendinizden ve iş hayatında edindiğiniz kariyerinizden bahsedebilir misiniz?

 

Röportaja başlamadan önce, çok güzel geçeceğini düşündüğüm bu söyleşi için size teşekkür ederim. Kendimi tanıtırken babamdan başlamam gerekirse, babam İlhan Çuhacı,  Avrupa yakasında eski Kumcular Kooperatifi Başkan Yardımcısı aynı zamanda Altaş’ın Yönetim Kurulu Başkan’ıydı. İlk, orta ve lise tahsilimi İstanbul’da yaptım. Daha sonra üniversite eğitimi için İsviçre’ye gittim ve Uluslararası İşletme okudum. Master eğitimini ise Uluslararası Taşımacılık alanında İngiltere’de Cardiff Üniversitesi’nde tamamladım. O zamanlar babamın iki tane gemisi vardı. Biz o gemileri işletiyorduk. Hem Türkiye içinde hem de dışında mal taşımacılığı yapmaktaydık. Aynı zamanda kumculuk da yapıyorduk. Bende arada sırada Türkiye’ye geldiğim zaman şirkete, babamın yanına giderdim. Babam bana işlerin ilerleyişinden bahseder, tecrübelerini aktarırdı. Bir gün çok iyi hatırlarım, İsviçre’ye gitmeden önce, babama İsviçre yerine Amerika’ya gitmek istediğimi söylemiştim. Babam bana dedi ki: “Oğlum ben uçaktan korkuyorum. Gözünü seveyim sen yakına git.” Ben de dedim ki: “Baba, Amerika için çok iyi konuşuluyor. Orada çok iyi üniversiteler var. İsviçre yerine Amerika’ya gideyim” fakat babam arada sırada ziyaretime gelmek istediğini söyledi ve İsviçre’de ısrar etti. Bende kabul ettim. Fakat İsviçre’de mezuniyetim dâhil olmak üzere babam bir kere bile ziyaretime gelmedi. Bu beni biraz üzdü. Annem gelirdi ama babamın da gelmesini çok isterdim doğrusu. Daha sonra İngiltere’ye, eğitimime devam etmek için geçtiğimde, babam kalp krizi geçirdi. Ziyarete gelmek ve yanında kalmak istedim ama babam gelmememi, eğitimime İngiltere’de devam etmemi söyledi. Bende babama şayet gidersem onu kaybedebileceğimi söyledim. Hiçbir şekilde onu bırakıp gitmek istemiyordum. Babam çok disiplinli ve kararlı bir insan olduğu için “Hayır sana emrediyorum gideceksin ve o okulu bitireceksin! ”dedi. Ben seni gelir, ziyaret ederim” dedi. Ben de babama İsviçre’de aldığım beş senelik lisans eğitimine gelmediğini söyledim, iki senelik Master eğitimine neden gelsin? Zaten oraya da gelmemişti! Neyse zaman geçti, eğitimimi yaptıktan sonra yurda döndüm ve askerliğimi yaptım. Şu an evliyim ve iki çocuğum var.

 

Bize sahibi olduğunuz İlhan Trading’in kuruluş ve gelişin hikâyesini anlatabilir misiniz?

 

İlhan Trading’in mazisi bizim eskiden beri sahip olduğumuz iki adet gemiye kadar dayanır. Hem yurt içinde kumculuk yapıyorduk hem de yurt dışında navlun işi yapmaktaydık. Bu şirketi kuran ve büyüten babamdı. Babam yurt dışındaki eğitimimden sonra gemilerin işletmelerini yapmamı istemekteydi. Fakat ben yurda döndüğümde, bir gün gemiye gitmek için bindiğim kayıktayken, gördüm ki bizim miçolardan biri içtiği çayın bardağını denize attı. O an çok sinirlendim. Adeta nevrim döndü. Gemiye çıktığımda miçoya, bardağı neden denize fırlattığını sordum. Miço ise böyle bir hareket yapmadığında ısrar etti ve suçunu asla kabul etmedi. Ertesi gün, kumanya için yapılan listede on iki adet çay bardağı olduğunu gördüm. Bundan bir hafta evvel de zaten ben kendim gemiye bardak göndermiştim. Listedeki bardakları görünce hemen gemiyi aradım ve sipariş edilen bardakların neden istendiğini sordum. Düzgün bir cevap alamayınca benim o gün doğruyu söylediğim ortaya çıktı. Bu olaydan sonra babama gittim ve bu işi yapmayacağımı söyledim. Babam durumu kabullenemedi. Bana oldukça kızmıştı. İkna olmadığımı görünce gemileri satacağını söyledi.  Gerçekten de iki gemiyi üç ay içinde sattı. Bu olaydan sonra babam bana asla para yardımı yapmayacağını söyledi. Zaten babama da kendi babasından herhangi bir şey kalmamış, geldiği yere kendi çabasıyla gelmişti.  O azman babama dedim ki:” Yurt dışından yeni geldim. İş tecrübem yok. Çevrem yok. Sermayem yok. Senin bana yardımcı olman lazım.” Babam asla geri adım atmadı. Bende iki sene boyunca eve gitmedim. O iki senelik zaman zarfında babamın adını taşıyan İlhan Trading’i kurdum. Babama küsüm ama öbür taraftan içimde bir burukluk vardı. O yüzden şirkete babamın adını verdim. İlk evi terk ettiğimde Göztepe’de bir ev kiraladım. O evde kendi şirketimin işlerini yapıyordum. Yani yurt içindeki ve dışındaki çimento fabrikalarından mal alıp, mal satıyordum.  Bu işi yapabilmek için yurtdışında tanıdığım arkadaşlarımı organize ettim. Onların tanıdıklarını kullandım. Çünkü çok kısıtlı bir bütçem vardı. Kazandığım parayla hem geçiniyorum, hem kira ödüyorum hem de sermaye yapıyorum… Büyük sıkıntılar çekmenin yanında ailemden de yardım göremiyordum. Bir gün dayım Mehmet Eskiyapan beni ziyarete geldi.  Neden babamla küs olduğumuzu sordu. Bende durumu anlattım. Beni ikna etti ve babamın yanına götürdü. Zaten babam kalp hastasıydı. Babamın yanına gittiğimizde oturduk, uzun uzun konuştuk. Yaptığım işleri anlattım. Babamın çok hoşuna gitti. Benden tuttuğum evi kapatmamı ve Beşiktaş’a aileye ait bir yere taşınmamı istedi. Ben önce duraksadım ama beni çok özlediğini ve her zaman görmek istediğini söyleyince tekrar barıştık. Ayrıca ona sigarayı bırakması için söz de verdirttim. Böylece hikâyemiz devam etti… Allaha şükür 15 senedir çimento ihracatı yapıyorum. Hem Türkiye’den alıyorum hem yurtdışındaki fabrikalardan alıp ticaretini yapıyorum. Bir yandan da bir Amerikan şirketi ile anlaştım. Onlarla birlikte alüminyum ve çinko işleri yapıyordum ama babamın isteğiyle bu işi kardeşime devrettim.

 

Bize TÜGİAD içinde yaptığınız işlerden bahsedebilir misiniz?

 

TÜGİAD’ın genel amacı, Türkiye’deki genç iş adamlarına ulaşıp, onları sektörde motive edebilmek ve yeni iş kollarına girebilmelerini sağlamaktır. Ben yaklaşık on bir senedir TÜGİAD üyesiyim. Geçmişte de derneğin içinde faal olarak yer almaktaydım. İş Geliştirme Komisyonu Başkanlığı, G20 Komisyonu Başkanlığı, dâhil birçok komisyonda çalışma yaptım. Önceki başkanımızla yaptığımız bir konuşma sonrası, kendisinin siyasete atılacağı için, başkanımızın ricası ve isteğiyle TÜGİAD Başkanlığı görevini devralmaya karar verdim.  Göreve geldiğim dönemde TÜGİAD, oldukça faal ve çıtası yüksekte bir kurumdu. Bu anlamda derneğin başına geçmek için çekincelerim vardı ama gerek yönetimin ve eski başkanımızın bana duyduğu güven, gerek ise dernekte kazandığım tecrübe sonrası TÜGİAD başkanlığını kabul ettim.

 

Biraz da Genç Girişimciler Zirvesinden  bahsedebilir misiniz?

 

Biz geçen sene Genç Girişimciler Zirvesi’ni Avustralya’dan devraldık. Ben de o zamanlarda Sydney’de idim. Eski başkanımla beraber gitmiştik. TÜGİAD olarak yedi kişilik bir guruptuk. Aslına bakılırsa zirve pek umduğumuz gibi gitmedi. Fazla sponsor alamadıkları için zirve biraz vasat geçti. Eski başkanımla birlikte zirveyi devraldığımızda, bu işi en iyi şekilde yapacağımıza dair kesin karar verdik. Çünkü bu adamlar burada vasat bir iş çıkardılar ama Türkiye’ye yakışan bundan daha iyisidir. Bende G20 komisyonu başkanı olduğum için süreci çok iyi takip ettim. Her salı, Odakule’deki yerimizde, yaklaşık yirmi kişilik komisyonumuzla birlikte toplantılar düzenlendik. Her bir üyemize kendilerine ait bir misyon yükledim. Bu misyonlar dahilinde sponsorluktan, konuşmacılarla ilişkilere kadar tüm süreçleri yakından takip ettim ve ilgilendim. Hiçbir arkadaşımı yalnız bırakmadım. Çünkü TÜGİAD için G20 çok önemli. Biz hem bu işten derneğimiz adına para kazanmak istiyoruz hem de arttırdığımız paralarla dernek için çeşitli yatırımlar yaparız diye umuyoruz.

 

G20 sizin için neden önemli?

 

G20 Zirvesini önemsiyoruz çünkü biz genç girişimcileri, bir Melek Girişimciyle buluşturup üyelerimize yeni kapılar açmaya çalışıyoruz. Böylece üyelerimiz, kendi projelerini anlatıyorlar ve bulduğumuz Melek Girişimciler para kaynaklarıyla bu projelere katkı sağlıyorlar. Sistem aslında şöyle işliyor. Genç girişimciler hazırladıkları projeler için Melek Girişimcilere sunumlar hazırlıyorlar. Eğer girişimcinin aklına yatarsa projeler hayata geçiriliyor. Bizim, G20 YEA (G20 Young Entrepreneurs Alliance) dediğimiz Genç Girişimcilik Zirvesi böyle bir şey. Devletin G20’si ise devlet adamlarının bir araya geldiği, devletin tepesindekiler tarafından kurulan bir zirve. Türkiye’de G20 YEA’yı TÜGİAD yapmaktadır. B20’nin başkanlığını TÜSİAD ve TOBB yapmakta, G2O ise Devlet tarafından yapılmaktadır. Bu anlamda bizim aldığımız misyon gerçekten de çok büyük bir misyondur. G20 YEA’nın, Türkiye’nin tanıtımına çok katkısı olduğunu düşünmekteyiz. Ve Türkiye’yi, içinde çok güzel yerlere getireceğiz. Biz, yönetim kurulumuzdan üyelerimize kadar herkesin faydalanabileceği ve halkımıza da katkı sağlayacak bir zirve yapmak istiyoruz.

 

TÜGİAD kamuoyunda ne kadar bilinmektedir? Buna ek olarak dergimizi okuyan genç iş adamları derneğinize katılmak isterlerse kriterleriniz nelerdir?

 

Sektörel bazda ya da parasal açıdan hiçbir sınırlandırmamız yoktur. Ama tabi ki üye olmak isteyenlerin belirli kişilerden referans alması gerekmektedir. Eğer o referansları almazlarsa biz başvurularını sonuçlandıramıyoruz. Kişilerin daha önceki faaliyetlerinin boyutları ne olursa olsun referansı olmayan, tanıma ihtimalimizin de bulunmadığı birini derneğimize kabul edemiyoruz.

 

TÜGİAD’ın misyonları tamamen ekonomik başlıklardan mı oluşmaktadır yoksa sosyal sorumluluk alanında da çalışmalarınız var mı?

 

Tabi ki TÜGİAD’ın önemli sosyal sorumluluk projeleri bulunmaktadır. Örnek vermem gerekirse, şu an devam eden bir “Özgecan” projemiz bulunmaktadır. Özellikle eski başkanımız Mersinli olduğundan ve bu kötü olay da Mersin’de gerçekleştiği için, biz Özgecan’ın ailesine yardım elimizi uzatmayı düşünüyoruz.

 

Sizin çimento sektöründeki faaliyetlerinize gelmeden önce, ailenizde bu sektörde önemli bir tecrübe birikimi olduğunu görüyoruz. Bize biraz bu birikimden bahsedebilir misiniz?

 

Benim annem, Nuh Çimento ve Nuh’un Ankara Makarnaları’nın Başkanı Ahmet Eskiyapan’ın kızı. Babamın babası yani Hasan Çuhaci, zamanında Malatya’da kayısı yetiştiren bir kayısı ağasıymış. Malatya’da büyük üne sahipmiş. Bütün Malatya’nın kayısısını alıp, yurtdışına ve yurt içine satarmış. Dedem Ahmet Eskiyapan ile Hasan Çuhaci, kendi aralarında ticaret yaparlarmış. Bir gün iki ağa oturup konuşmuşlar ve kız alıp vererek yakınlaşmak istemişler. Annemin ve babamın evlilikleri bu şekilde gerçekleşti. Zamanla annemlerin tarafı makarna işine giriyorlar ve işleri ilerliyor. Bir gün dedem Ahmet Eskiyapan “Biz makarna işi sayesinde sanayici olduk ama ben aynı zamanda balkanların en büyük sinema salonunu yapacağım.” Diyor fakat aileden kimse bu işe sıcak bakmıyor… Buna rağmen dedem Türkiye Sanayi Kalkınma Bankası’na gidiyor ve banka diyor ki “Siz sanayicisiniz. Bizim bir projemiz var. Hereke’de çimento fabrikası olabilecek bir yer. Gelin buna bakın. Sen sinemayla falan uğraşma.” Aradan zaman geçince bir gün dedem, Darıca’nın orada, Aslan Çimento’nun önünde konvoy halinde gelen çimento kamyonlarını görüyor. Hepsi o zaman karaborsa. Dedem oranın çimento fabrikası olduğunu görünce kendisine önerilen proje aklına geliyor ve tekrar projeyi kontrol ediyor.  Böylece Hereke’deki çimento fabrikasının yerini alıyorlar. “Bismillah” diyerek fabrikanın kurulumuna başlıyorlar. Tabi o zaman sermayeleri çok az. Yasalar gereği de dolar yurtdışına çıkamadığı için makine gelemiyor. Türkiye Sanayi Kalkınma Bankası, yüzde on beş hisse karşılığında bu problemi çözüyor ve parası karşılığında hisse alıyor. Daha sonra TSKB bu hisseleri 3. şahıslara satıyor.

 

Siz çimento sektöründeki faaliyetleriniz nelerdir?

 

Ben de çimento işinin içindeyim ama kendi fabrikamızla değil. Sektördeki diğer fabrikalarla çalışıp, mal alıp satıyorum. Aile fabrikası ile çalışmıyorum. Hem yönetim kurulu üyesi olup, hem ortak olup hem de iş yapmak etik ve yasal bir durum değildir. Ben Türkiye’deki tüm çimento fabrikalarından mal alıp ihracat yapmaktayım. Şu an özellikle Afrika bölgesine yoğunlaşmaktayım ama daha öncesinde Avrupa ve Orta Doğu ile de ticaret yapmaktaydım. Hatta Amerika’ya da mal satmışlığım vardır.

 

Türkiye ekonomisinde çimento ihracatının yeri nedir?

 

Türkiye bu sene yaklaşık olarak 10 milyon ton çimento ve klinker ihracatı yaptı. Verilere baktığımız zaman ihracatımız son yıllarda düşme eğilimine girmiştir. Bunun en önemli sebeplerinden biri, sahip olduğumuz pazarların azalmasıdır. Bizim için en önemli pazar Suriye, Irak, Mısır gibi şu an sıkıntılar yaşadığımız devletlerdi.  Rusya ve Ukrayna, bizim için önemli pazarlardı ama siyasi sorunlar yine bu pazarları zayıflattı. Avrupa ülkeleri de en önemli pazarlarımızdandı fakat bu bölgedeki ekonomik durgunluk işlerimizi azalttı. Geriye sadece Amerika ve Afrika kalmaktadır. Afrika şu an en çok mal sattığımız bölgedir. Ayrıca İran bizim bölgedeki en önemli ticari rakibimizdir. Hemen hemen ihracat konusunda bizimle aynı potansiyele sahipler ama Amerika’nın uyguladığı kotalar onları biraz engellemektedir.

 

Çimento sektörünün şu anki durumu ve yaşadığı sıkıntılar nelerdir?

 

Sektör içinde bazı sorunlar yaşamaktayız. Günümüzde sektörde, adeta mantar gibi, çok sayıda çimento fabrikası türedi. Şu an ellerinde çok ciddi miktarda stok birikti ve satışlar düştü. Buna rağmen çimento fabrikaları açılmaya devam etmektedir. Sıkıntı her geçen gün artmaktadır. Şimdi hazirana kadar çok güzel bir şekilde lokomotif devam edecektir. Seçim hızıyla beraber bir yerlere kadar gelecektir. Tabi hazirandan sonra gelecek hükümet ne gibi önlemler alacaktır bilemiyoruz. Ama benim düşüncem bu hız ancak hazirana kadar gider!

 

Rekabet sizin işinize yaramıyor mu? Daha iyi malı daha ucuza bulmanız kolaylaşmadı mı?

 

Şöyle söyleyeyim: Eskiden çimento fabrikaları gelip bizimle konuşurlar ve bizi şımartırlardı. Şimdi öyle bir duruma geldik ki, bizim mal sattığımız yerleri limanlardan öğreniyorlar. Daha sonra adamın yanına gidip konuşuyorlar ve aracı kurumları devre dışı bırakmaya çalışıyorlar. Böylece fabrikalar, bizim gibi aracı kurumlara ne kadar az para kazandırırlarsa o kadar çok kâr edeceklerine inanıyorlar. Bu durumlardan dolayı sektörde bizim işimiz gittikçe zorlaşmaktadır.

Genç iş adamlarına vereceğiniz tavsiyeler nelerdir?

Her şeyden önce iyi bir üniversite eğitimi almalılar. En az bir yabancı dili bilmeliler. Mesela ben, hem İngilizce hem de İtalyanca biliyorum. Bunun özellikle İtalya’da yaptığım işlerde çok yararı oldu. Çünkü orada bir müşteriye gittiğiniz zaman, adam hayatında İngilizceyi duymamış oluyor. Karşısında İtalyanca konuşan birini bulunca çok hoşuna gidiyor ve bir gönül bağı oluşuyor. İngilizceyi herkes konuşabilir ama önemli olan gençlerin başka dillere de yönelmeleri. Özellikle gelişmekte olan ülkelerin dilleri… Mesela Rusça, Çince… Bunlar çok önemli diller. Ekonomi artık değişti. Dünyada artık herkes İngilizce konuşuyor ama gidip gelişmekte olan ülkelerin dilini konuşmaya başladığınız zaman adam orada sana çok daha farklı davranıyor. Bir tık daha üste çıkabiliyorsun… Özellikle benim şahsi tavsiyem kesinlikle İngilizcenin üstüne bir dil daha koysunlar. Bütün bunlara ek olarak çevrelerindeki her türlü avantajı değerlendirmeleri lazım. Ben iş yaparken yurt içindeki ve dışındaki tüm tanıdıklarımı kullandım. Tanıdıklar araya girince işler daha farklı halledilebiliyor. İnsanlar çevrelerini iyi kullanabilmeliler.